Gökten Gelen Işıktan, Yeryüzündeki ve Yeraltındaki Işıklara Selam Olsun..

23 Mayıs 2014 Cuma

Kozmik Enerji Kahinleri




 Kozmik Enerji Kahinleri

Dunyamiz bir muammadir. Ve baktigimiz seyler yalnizca realitenin butununu temsil ederler. Bunlar, bir zamanlar ogrencisi Carlos'a sezginin genisletilmesi ilkelerini anlatan eski ve bilge kizilderili Don Juan'a ait.

Burada siradan anlaminin disinda ve kadim mistik gelenekte "gorme" diye adlandirilan bir sezisten bahsediyoruz. Sunu soylemeliyim ki gorme seviyesine ulasmak, savascilik yolunun takipcisi olan bir kisi icin en zor gorevlerden biridir. Ve kisinin hangi genelege tabi oldugu onemli degildir. Onemli olan bu farkindalik seviyesine ulasmis olan bir kisinin algilarini gelistirirken mevcut enerji akimlarini hissedebilmesi ve dunyanin ozune erisebilme yetenegine sahip hale gelmesidir.

Kahin, gozlerini kullanmak zorunda kalmadan- etrafindaki dunyayi kendi enerjetik yapisiyla algiladigindan- “Gorme”nin ne oldugunu yeterince aciklayabilecek anlasilabilir kelimelerden yoksunuz. “Gorme” ile ilgili her sey o kadar emsalsiz ki, onu salt gorme duyusuyla karsilastirmak icin hicbir nedenimiz yok.

Bir savasci “görme” halini siradan bir insana aciklayamaz ama bu gercek, sıradan bir insanin calisarak bu seviyeye gelemeyecegi anlamina gelmez. Bizim kozmik enerji gelenegimizde, bir kisi bu duruma daha fazla sayıda kozmik titresimi algilayarak ulasir. Kozmik enerji titresimleri kisinin enerji duvariyla rezonansa girer. Yani genel olarak bir savasci siradan bir insan gibi yalnizca gozleriyle degil, tum bedeniyle gorur. Sunu eklemeliyim ki gorme esnasinda bir savascinin ne gordugunu yanlis yorumlamasi mumkun degildir. Gercekte bu dorudan bilgidir. Yorum hataları kahinin izlenimlerini kelimelere dokerek aciklamaya calismasi sirasinda ortaya cikar.

Donanimsiz bir kisi icin kendi kendine gorme haline gecmek hem enerjetik hem de entellektuel acıdan gercek bir tehlike arz eder. Bu ifademe aciklik getirmek icin gectigimiz yuzyilin onde gelen ezoteriklerinden P.D. Uspensky’nin bir calismasindan alinti yapacagim:

“Deneylerimizle ilgili en garip sey, yasam dedigimiz normal halimize geri donusumuzdu. (Benim anlayisima gore) Bu an olumu andiriyordu. Geri donus bir onceki gece yaptigim deneyden sonraki sabah uyandigimda gerceklesiyordu. Bu deneyler genelde uykuya dalisla sona eriyordu ve ruya sırasında normal duruma geciyor olmaliydim ki bir sonraki sabah gunluk hayata ve normal dunyaya uyanıyordum. Fakat bu dunya o kadar kasvetli ki inanilmaz derecede bos, yavan ve zayif gorunuyor. Sanki her sey tahtadan yapilmis; dunya sanki catirdayan tahta tekerlekleri, tahta dusunceleri, tahta duygu ve ruh haleti ile dev bir tahta makina. Her sey cok yavas, hareket ediyorsa bile cok agir ve catirdayarak hareket ediyor. Her sey olu, kalpsiz ve duygusuz.”

Boyle gercek disi, olu, kisitli ve ayrismis bir dunyaya uyanma anlari korkunc olurdu. Gercek, canli, saglam ve sonsuz bir dunyada kaldiktan sonra inanilmaz gelirdi.” Bana katilirsiniz ki ancak cok az sayida insan bu tur bir soktan bir bedel odemeden saglam cıkabilir. Bu durumun basarili ve guvenli bir sekilde deneyimlenebilmesi icin, rutinleri ve goruntuleri toparlayabilmek, hayat prensiplerini yeniden tetkik etmek ve envanterini cikarmak uzerine ciddi bir psikolojik egitim alinmasi gerekir. Dunyanin mevcut tanimini yeniden düzenlemek uzun bir surectir ve bunun ne kadar zaman alacagi kisiden kisiye degisir.

Insan dogasi icin, onun sosyal yasamini olusturan kavram ve prensiplerin cogunun tutarsizligini kabul etmek cok zordur. Davranislarini kariyeri, refahi, cevresindeki insanlar, yasami ve daha da onemlisi olumu uzerine duzenlemelidir. Bir kisinin kendi olumu meselesi, icinde bulundugumuz toplumun ahlaki geleneginin alani disinda kalir. Bu yuzustu birakilmis bir meseledir ve tartisilmasindan soz dahi edilemez. Kisinin en icten sekilde kendisiyle tartismasi durumunda bile konu bir korku duvarina carpar. Bu korku, dogal yasamin degerini de azalttigi icin, kisinin kendi olumu uzerine detayli bir analiz yapmasinin onundeki en asilmaz engeldir.

Siradan insanlardan farkli olarak bilgi yolunu takip eden savascilar bu meseleden kacinmazlar. Hatta, bir savasci olumun onun yanibasinda oturan ve degistirilemez ortagi oldugunun farkindadir. Olum, ona gizemli bir sekilde nasil secimler yapmasi gerektigi, yasama stratejileri konusunda tavsiyeler verir. Ornegin eski Meksikalı samanlar, olumun insanların sol omuzlarinin arkasinda durduguna, cogu zaman ona tavsiye almak icin basvurabileceklerine, sorularinin kesinlikle yanitlanacagina ve bu yanitin tamamen durust ve hatasiz olacagina inanirlardi. En zor kisim soru sormak icin yeterince cesaretli olmaktaydi ve bunu yapabilecek cok az insan vardi.


Gorme’yi zorlastiran seylerle ilgili daha once soylediklerime geri donersek, sunu belirtmeliyim ki bu duruma gecebilmek icin eskiden gizli olan teknikler bugun artik kayitli durumda. C. Castaneda’nin calismalarindan, Drunvalo’nun ozetledigi Mer Ka Ba’nin tekniklerinden, Tibetli lama Bon Tentzin Vangial Rinpoche’nin ve daha bircoklarinin kitaplarindan soz ediyorum. Bence A. Ksendzyuk’un calismalari Avrupalı mantigina en dogrudan hitap eden calismalar. Kendisi yillardir hem eski Meksikali samanlarin buyu kitaplarina hem de kendi kisisel deneyimlerine dayanarak gormenin uc boyutlu bir calismasini yapmakta. Ozellikle kisisel deneyim, bu kadar genis boyutlu bir sorun olan ”gorme” ile ilgili kavramları ve gerceklikleri tartısırken cok sey ifade ediyor. Ben kozmik enerji ile ilgili kendi kitabimda buna buyuk onem verdim. Umarim sorunun tanimlanmasinda secilen yontem (önemle ve devamli olarak sozsel analizlerden kacinmak) gorme haline ulasabilmek icin yapilan pratik ve entellektuel calismalara katkida bulunur.

A. Ksendyuk’un kelimeleriyle soylemek istiyorum ki teknojenik bir medeniyetin varliklari olarak nadiren tüm sorunlarimizin ve kisitlamalarimizin; en guclu unsurlari organizasyon, degisiklik ve kontrol olan bilincimizin ic ve dis evrenin belli bir alanina erisememesinden kaynaklandigi dusuncesine kapiliriz. Bu da evrenin siradan titresimlerin disindaki titresimlerini de algilayabilmek icin bilincimizin genislemesi ihtiyacini dogurur. Bilincin, tabiati ve fonksiyonlarinin sirri bugune kadar aciga cikmamis bir enerjetik olgu oldugunu unutuyoruz. Bugunlerde, konu hakkindaki yarim yamalak bilgilerimizi gozonunde bulundurursak, en azindan kabul etmemiz gerekir ki bilinc rastsal olarak enerji alanlari ve akimlari uretebilen ve onlara belli ozellikler tayin edebilen dengeli bir enerjetik sistemdir. Bizim gelenegimiz bu olguyu kendi kendini duzenleyebilme ve duzeltebilme yetenegi ile kendini gosteren titresim frekanslari olarak tanimlar. Insanin tum potansiyelinin burada yer aldigini soylersem hic de abartmis olmam. Bir baska deyisle, kendi bilincimizi kontrol altinda tutma prensiplerini ogrendikten sonra (ki bu insanin tek gercek yaraticilik unsurudur) bilinmeyen dunyalara erisebilir ve yeni realite turleri yarayabiliriz.

Sevgilerimle

Uluslararasi Ekoloji Dernegi

"Aurora Borelis" Baskani

Akademisyen V. Petrov

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder