Gökten Gelen Işıktan, Yeryüzündeki ve Yeraltındaki Işıklara Selam Olsun..

23 Mayıs 2014 Cuma

Holografik Prensip ve Kozmik Enerji İçindeki Enerji Alanlarının Titreşimi


 Holografik Prensip ve Kozmik Enerji İçindeki Enerji Alanlarının Titreşimi

Son yıllarda biyoloji alanındaki hızlı gelişmeler sayesinde bilim adamları şu sonuca vardılar: İnsan vücudundaki her bir hücre, tüm organizmanın kıymetli bir kopyasını yaratmaya yetecek kadar bilgi içermektedir. Tüm klonlama deneyleri bu özelliğe dayanmaktadır. Bir hologramın da buna benzer özellikleri vardır. Hologramın genel olarak, bağdaşık ışık dalgalarının birbirine karışması sonucunda oluşan volumetrik bir resim olduğunu okuyucuya hatırlatmama izin verin. Hologramın her bir parçasının nesnenin bütününe dair tüm bilgiyi içermesi holografik bir imajı karakterize eder. Bu olguların açık benzerliği, somut- dünyevi- biokimyasal insan bedeninin, bir holografik alan imajı üzerine inşa edildiği hükmünü formüle etmemizi mümkün kılmaktadır.

Bu halogramın tüm organizmanın doğumundan önce ortaya çıktığı bugün deneysel olarak kanıtlanmıştır. Yani bu dalga imajı – hologram, aynı zamanda fiziksel bedenin gelişimini de belirlemektedir. Örneğin P.P Garyaev, “Bölünen hücrelere ne zaman bacakları, elleri, kafayı oluşturmaya başlaması gerektiğini emreden kesinlikle bu imaj – hologramdır.” der. Bir dökme kalıbın döküm malzemesiyle dolması gibi, bu dalga imajı da maddenin içini doldurur. Buradan da mantıksal olarak “her canlının fiziksel boyutta yaratılışının önceden belirlenmiş dalgasal bir holografik program altında gerçekleştiği” mütaalasına varılır. Bu makalede, gelecekteki insan vücuduna ait bir hologram dalgasının nereden geldiği sorusunu bir kenara bırakacağım. Şunu belirtmek yeterlidir ki vücudumuz holografik bir imaja dayanarak yaratılır ve şüphesiz bir takım özellikleri içinde barındır. Bunlar kesinlikle basit molekülleri daha karmaşık moleküleri oluşturmaya zorlayan ve oradan lifleri, DNA’yı, RNA’yı ve daha sonra da tüm organizmayı oluşturan hologramlardır.

Şimdi modern fiziğin bazı buluşlarından ve hipotezlerinden bahsedelim. Şunu söylememiz gerekir ki elektronun doğasındaki ikiliğin (dualizmin) keşfi geçen yüzyılın başına uzanır. Yapılan bazı deneylerde elektronlar partikul gibi davranmış, bazı deneylerde ise dalga özelliği göstermişlerdir. Atom altı parçacıkların ikili bir karakterde olmaları, A Einstein’ın ünlü E= mC2 formülünde yer aldığı gibi, enerji ve madde arasındaki ilişkinin bir yansımasıdır. Madde ve enerjinin birbirlerine çevrimi, maddenin enerjiye ve enerjinin de maddeye dönüşme olasılığını belirler. Çoğu kez bu muhteşem buluşu dikkate almıyoruz. Son araştırmalar gösteriyor ki, örneğin elektromanyetik bir alana ya da ışığa ait bir parçacık yavaşlatıldığında bir partikul haline gelir, yani katı yapılara (özellikle bir kütleye) ait bazı özellikler kazanır ve aynı zamanda dalga özelliğini de muhafaza eder. Yani ışık-madde dönüşümü anında, bir fotonun yavaşladığı ve katılaştığı söylenebilir. Aşağıdaki görüşe göre: “... Elektronun sertliği hakkındaki makroskopik iluzyon, atom altı parçacıklar dünyası fiziğinin kavrayışı ışığında eriyor. Burada bir atomun büyük kısmının esasında boşluktan oluştuğunu ekleyebiliriz. Bu boşluğu dolduran küçük parçacıklar, aslında sadece ışığın katılaşmış fotonlarıdır. Dolayısı ile mikroskobik düzeyde her madde aslında ışığın katılaşmış halini temsil eder.” Yani buradan da fiziksel bedenimizin temel olarak boşluk ve ışıktan oluştuğu ortaya çıkar.

Madde ışığa benzer özellikleri edinindiği anda, ışığınkine benzer belli titreşim özellikleri kazanabileceği de varsayılabilecektir. Bir maddenin yoğunluğu ne kadar fazlaysa titreşimleri de o kadar küçüktür. Kozmik enerjinin insan yapısı ile ilgili anlayışı ile modern bilimde elde edilen başarılı çalışmalar bu noktada açıkça örtüşmeye başlar. Gerçekten, donanımlı bir kozmik enerji uygulayıcısının üzerinde çalıştığı 11 insan katmanının (zarfların) hepsi, aslında fizik teorisi çerçevesinde oldukça önemli formasyonlardır. Aynı zamanda fiziksel anlamda bu zarfların arasındaki farklar onu oluşturan maddenin yoğunluğu ve titreşimlerinin frekanslarıyla belirlenir.

Böylece artık insanın fiziksel bedeninin bir holografik dalga programı altında yaratıldığı konusunu netleştirdik. İnsan vücudunu oluşturan maddeyi, mikroskobik seviyede katılaşmış ışık iplikçikleriyle tarif etmek mümkündür. Bu maddenin frekans özelliği, yoğunluğu ile ters orantılıdır. Bir başka deyişle ince insan bedenleri, kaba fiziksel bedenlerine göre daha az yoğunluktadır ve daha büyük titreşim frekansına sahiptir.

Ayrıca evren, bakıldığında yanıp sönen iplikçikler gibi görünen ve titreşen sonsuz sayıda enerji alanlarından oluşur. Burada duyurmak isterim ki uzayla ilgili bizim kendi deneyimlerimize dayanan bilgilerimiz bilimsel olarak büyük ölçüde doğrulanmaya başlanmakta. Özellikle modern temel fiziğin sicim (iplikçikler) teorisi evreni çok benzer şekilde tanımlamaktadır ve fizikçilere göre bu iplikçikler muhtemelen dünyanın yaratılışının temel menşeini temsil eden supersimetrik sicimlerdir. Ancak bu tür bir tanım fizikçiler arasında tartışmalara neden olabilecekken, donanımlı bir kozmik enerji uygulayıcısı için açık bir gerçekliktir. Bir kez daha eklemek isterim ki, yakın zamanda ortaya çıkan bazı bilimsel teoriler holografik prensipleri evrenin bütünü seviyesine yayarak kadim bir Hermes önermesini: “Allta olan aynı zamanda üsttedir.” teyit etmişlerdir. Bu teori çerçevesinde evrenin kendisi büyük bir uzay hologramı olabilir. Evren her bölgenin, bütünün bilgisini taşıdığı büyük bir enerjetik etkileşim kalıbıdır. Ama katı bir fotoğraf yerine holografik imajların akışkan ve değişen dünyasıdır.

Burada ortaya konan gerçekler çerçevesinde, insanın ve evrenin enerjetik benzerliği ve birliği en derin şüpheciler için bile ikna edici olmaya başlamıştır. Benim açımdan kozmik enerji, bugüne kadarki en gelişmiş bilimsel teorileri bile aşan bağımsız bir bilgi sistemidir ve aynı zamanda ünlü fizik kurallarıyla çelişmez. Kozmik enerji lugatından iblisler, şeytanlar, yukarıdan bakma, zarar verme (çileden çıkarma) gibi modası geçmiş terimleri çıkarıp tek bir enerji terminolojisine ilerlemek yeterli. Böylece bilim ve kozmik enerji bilgileri arasında görülen tutarsızlıklar tamamen ortadan kalkar ve bu iki beşeri deneyim sahası birbirlerini tamamlayıcı ve ilerletici hale gelirler.

Haydi kozmik enerji teknolojilerinin ana önermelerine kısaca deyinelim ve onları bilimsel gerçeklikler olarak kabul edelim.

Bizim sunduğumuz bilgilere göre, evrenin uygun enerji alanları ile tınlayan insan yapıları fiziksel dünyayı bir şekilde algılamayı garanti ederler. Ancak şunu söylemeliyim ki bu algılayış insanoğluna açık olan yegane algılayış değildir. Sıradan bir insanın diğer dünyaları algılayamamasının nedeni içinde saklı olan dar görüşlülüğü değildir. Buradaki mesele, hepimizin çocukluğumuzdan itibaren belli enerji kümelerinin titreşimlerine “ayarlanmış” olmamızdır. İşte tam da bu kümenin kendisi bizim dünyamızdır.

Aynı zamanda, eğer bir kişiye kendi iç enerji yapısını bir başka enerji alanı kümesine uyumlamayı öğretirsek bu kişi bir başka dünyayı mutlak gerçeklik olarak algılar. Ve eğer biri bu öğrenciyi yalnızca iki-üç düzine kadar daha titreşime uyumlarsa kendi normal dünyamızda bu kişi şifa vermek gibi bazı ek yeteneklere sahip olur.

Bu anlamda, bir insanın ancak bazı uygun eş-uyumlama eğitimlerinden sonra edinebildiği muazzam içsel yeteneklerinden bahsetmek gerekir. Kozmik enerji uygulamalarının sanatı ve gayesi, öğrencinin evrenin ilave titreşimlerine güvenli ve hızlı bir şekilde uyumlanmasından ibarettir. Bu ilave uyumlanmaları kazanan kişiler evrenin imgelenemez dünyalarını algılayabilir hale gelirler ve ekstra yetenekler (sydh’ler), bozulmaz bir sağlık ve fiziksel yaşamımız içinde bir hayat gayesi elde ederler.

Kozmik enerji, insanlara bilinçlerini genişletmeleri ve nitel olarak yeni bir yaşam düzeyine geçmeleri için bağışlanmış büyük bir armağandır. Yetenekleriniz gerçekten çok büyük ve yalnızca kozmik enerji tekniklerini öğrenme arzunuz bile bunları bu yaşamınızda gerçekleştirebilmeniz için yeterli olacaktır.

Sevgilerimle

Uluslararasi Ekoloji Dernegi

"Aurora Borelis" Baskani



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder