Gökten Gelen Işıktan, Yeryüzündeki ve Yeraltındaki Işıklara Selam Olsun..

15 Kasım 2014 Cumartesi

DNA'nın Yeniden Keşfi

DNA'nın YENİDEN KEŞFİ
8 Aralık 2012, 21:31

Son derece ses getiren yazımızı not halinde derleyerek tek solukta okunabilir bir hale getirdik sizler için. Kaynakları da yazımızın en sonunda bulabileceksiniz. Son derece ciddi iddialar olduğunu hepimiz görüyoruz. Bu iddia ve keşifler belki de genetik bilimine çağ atlatacak düzeyde. Fakat her zaman ucu açık bırakılacaktır bu iddia ve buluşların. Çünkü bilimde kesinlik yoktur. Haydi şimdi okumaya başlayalım.

1950li yıllarda Watson ve Crick’in DNA yapısını açıklamasından 10 yıl sonrasına kadar DNA’nın sadece protein bilgisi işleyerek bu bilgileri yeni nesillere aktardığını düşünüldü. Fakat yapılan araştırmalarda bunun böyle olmadığı görülmüştü. DNA’nın sadece %5i bu görevi üstleniyordu, geri kalan kısmın da ne tür işlemler yaptığını bilenemeyince o bölgelere “Protein Kodlamayan DNA” adı verildi. Sonralarda ise “psödogen (çöp DNA)” denmeye başlandı. İşte son dönemlerde bu bölgeler üzerine yapılan araştırmalar sonucu adeta “DNA yeniden keşfedilmiş” diyoruz.

Fakat şuan da “psödogenler” dediğimiz genlerin artık çok önemli olduğunu biliyoruz. Bu bazı önemli işlevleri şöyle:
Genleri sarmalayarak kopyalama esnasında zarar görmelerini engeller.
Canlıların karmaşık metabolizmasını anlamada bize yardımcı oluyor.
Tüm genetik kodlamaları yönetir ve kontrol eder.

2010 yılında Singapur Genom Enstitüsü tarafından yayınlanmış olan çalışmada çöp DNA olarak adlandırılan bu bölümde birçok farklı transkripsiyon* ile türler arası farklılığı belirlediği keşfedildi. Yapılan araştırmalarda bu genlerin bazen genom çevresinde yeni bölgelere dağılarak o bölgenin tüm etkinliklerini değiştirebildiği anlaşıldı. Bu da türler arası farklılıkların açıklanabilmesi için çok büyük önem taşıyor. Şuanda düşünülen, türler arasında genetik dizilimin aynı olup fenotiplerin bu kadar farklı olmasının sebebi araya giren bu çöp DNAlar olduğu.

Georgia Teknoloji Enstitüsü’nde yapılan başka bir araştırmayla da, insan ve şempanzelerde genetik bilgilerin saklandığı bölüm çevresindeki DNA parçalarının eklenmesi ve çıkarılmasında çok büyük farklar olduğu, bu yüzden de genlerin işlevinin değiştiği doğrulandı.



Rus biyofizikçi ve moleküler biyoloji uzmanı Pjotr Garjajev ve çalışma arkadaşları yeni nesil genetik bilimi adına önemli araştırmalar gerçekleştirdiler. Bu araştırmalara göre DNA aldığı bilgiyi aktarmakla kalmıyor, onu absorbe ederek işleyebiliyor.

Ekipteki Vladimir Poponin’in DNA’yı bir deney tüpüne koyarak üzerine daimi lazer ışını tutmasıyla başlayan deneylerde ilk sonuçlar, DNA tüpten alındığında bile ışığın hala onun formunu göstermeye devam etmesiyle elde edildi. Bu ilginç duruma “Hayalet DNA etkisi” dendi.

Bu deneyden çıkarılanlara göre, DNA uzay –zamanda bir çeşit vakum etkisi yaratıyor ve mikroskobik kurtçuk delikleri oluşturuyor. Genel Görelilik kuramının da varlığını tahmin ettiği kurtçuk deliklerinin bizzat canlı organizmalar tarafından yaratıldığı ihtimali var. İşte DNA’nın yok edilmesine rağmen, şeklinin lazer ışıması ile hala görülebiliyor olması da bu kurtçuk delikleri sayesinde bilginin enerji formatında orada tutulmaya devam edilmesi.

Günümüzde hala açıklanamayan mistik olayları da açıklıyor Hayalet DNA etkisi. Örneğin, bazı insanlarda rastlanan geleceği tahmin edebilme yeteneği, sezgiler, aniden beliren ya da bir anda kaybolan hastalıklar bunlardan bazıları. Çünkü deneyde kaydedilen veriler, canlı organizmaların genetik miraslarını kullanarak bir kuantum iletişim alanı yaratabileceğini, bu alandan bilgiyi çekerek işleyebileceğini gösteriyor. Uzun yıllar önce kuantum fiziğinde de kabul edilmiş olan bu duruma “Kuantum Dolanıklık” denmekte. Kuantum Dolanıklık, cisimlerin birbirinden uzak olsa da cisimler arasında bilgi alışverişi olabileceğini söylüyor. Aslıda doğada böyle bir iletişim sistemi kullanılmakta. Örneğin, kuş ve kelebekler, göçleri esnasında böyle iletişim kuruyorlar. Bu yüzdendir ki, bu yolu ilk kez kullanıyor olsalar da gidecekleri yeri rahatlıkla buluyorlar. Ayrıca bitkilerinde birbirlerine böyle sinyaller yollayarak böceklerden korundukları biliniyor. Ve bu avantajlı durumun dezavantaj getirisi de bizim radyasyondan etkilenmemiz. Bu nasıl oluyor? Açıklayacak olursak, çöp DNA bölgesinde yine bu ışımalar (yani zararlı radyasyon) absorbe ediliyor ve bunun sonucunda yaşanan genetik bozulmalar tümörleri meydana getiriyor.

Deneyin herkesi şaşırtan bir diğer sonucu ise çöp DNA’ da ki genetik bilgilerin, günümüzde kullandığımız diller ile yapısal olarak benzer özellikler taşıyor. Bu yapı sadece psödogen bölgesinde var. Tuttuğu bilgiyi bir kurala göre işleyen DNA adeta bir biyolojik dil kullanıyor, bu da bizim kullandığımız dilbilgisi kurallarıyla örtüşen bir yapıda. Dilbilimciler şimdiye kadar dilin kökeni ile ilgili yaptıkları araştırmalarda bir sonuca ulaşamadılar, fakat bu deney belki de dillerin kökeni hakkında dil bilimcilere ışık tutacak.

Diğer araştırmalardan bir tanesi de DNA yapısını oluşturan kodlamalar, kendisini farklı dizilimler meydana getirecek şekilde değişikliğe uğratabilmekte. Bu keşif, çöp DNA’nın çok önemli bir görevi olduğunu ortaya koydu. Tüpteki DNA’ya lazer ışını tutulduğunda, deneyi gerçekleştiren bilim adamları bu ışığın dalga boyunda olan bir takım özel kodları da aktarmayı başardılar; ses frekansı ile iletilen sözcükler. Araştırmanın da en enteresan yanı, konuşma dilinin ışık dalgaları gibi DNA’ya aktarıp programlama yapılabilmesi. Tabii ki bu programlama için belirli frekanstaki titreşimler yayılmalı.

Garjajev’in bu dilbilimsel kodlama ile geliştirdiği yöntemle yaratılan yeni nesil lazer tedavisi, Avrupa’da ki birçok akademik hastanede kullanılmaya başlandı bile. Özellikle cilt kanserinin tedavisinde en ufak bir leke bırakmadan tümörün yok edilmesi mümkün kılınıyor.

Bu tür çalışmalar yapan bir başka bilim insanı ise Fritz-Albert Popp. Popp uzun yıllar insan vücudunun yaydığı ışık oranı üzerine araştırmalar yapmış ve bu çalışmalardan önemli veriler elde etmiştir. Bu elde ettiği veriler ise DNA’nın ahenkli dalgalar yaydığını ispatlıyor. Garjajev’in bulguları ise bir adım ötede olup, DNA’nın sadece verici değil aynı zamanda alıcı da olduğunu kanıtlamakta. Deneyin ilerleyen kısımlarında, hücreleri tekrar programlayarak farklı türlerin embriyoları arasında bilgi aktarımı gerçekleştirilmiştir.

Kısacası aslında sadece ses frekansıyla ve ışığın titreşimi kullanılarak genetik yapıda muazzam bir değişiklik yapılabileceği deneysel olarak kanıtlandı. Ve DNA’nın keşfinden beridir ne olduğu bilinmeyen çöp DNA’da suskunluğunu bozmuş oldu. Tüm bunlar için Garjajev ve ekibine teşekkür etmeliyiz.
Bu deneylerde görev alanlar: Pjotr Garjajev – Moleküler Biyoloji Uzmanı

Peter Gariaev - Biyofizik

Vlademir Poponin - Biyofizik

Fritz-Albert Popp – Biyofizik

*Ayrıca deneyde görev alan embriyoloji ve dilbilim alanından görevliler de var.

KAYNAKLAR:

Genel Kaynak: Popular Science Türkiye Kasım Sayısı ’ndan sadeleştirilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder