Gökten Gelen Işıktan, Yeryüzündeki ve Yeraltındaki Işıklara Selam Olsun..

23 Ekim 2014 Perşembe

DÖRT ANLAŞMA / HAYATA DAİR




Acı çekme bağımlılığı, uygulamalı bir anlaşmadan başka bir şey değildir...- Don Miguel Ruiz

Etrafınızda olan biten hiçbir şeyi kişisel algılamayın. Sizi caddede gördüğümde, sizi tanımadığım halde “Hey, sen bir aptalsın” dersem bu sizinle değil benimle ilgilidir. Eğer bunu kişisel algılarsanız, aptal olduğunuza bile inanabilirsiniz. Belki de şöyle düşünürsünüz: “O aptal olduğumu nasıl biliyor? İçimi mi görüyor yoksa herkes ne kadar aptal olduğumu görebiliyor mu?”

Kişisel algılamak, ancak söylenen şeye katılmakla mümkündür. Söylenen şeyle anlaşma yaptığınız anda, zehir zihninize yayılır ve cehennem rüyasının tutsağı olursunuz. Sizin bu tuzağa düşmenizin nedeni bireysel önemlilik denilen şeydir.

Bireysel önemlilik ya da kişisel algılamak, bencilliğin en üst düzeydeki ifadesidir. Çünkü herşeyin “kendimizle ilgili” olduğunu varsayarız. Eğitim sürecimiz içinde, ehlileştirilme sürecimiz içinde herşeyi kişisel algılamayı da öğreniriz. Herşeyin merkezinde kendimizin olduğunu düşünürüz. Ben, ben, ben daima ben!

Diğer insanlar merkeze sizi koyan hiçbir şey yapamaz. Yaptıkları her şey kendileriyle ilgilidir. Herkes kendi rüyasını yaşar, kendi zihinlerinde oluşturduğu rüyayı

yaşar. Bu rüyalar bizim rüyamızdan tümüyle farklıdır.

Bir şeyi kişisel algıladığımızda, onların bizim dünyamızın nasıl olduğunu bildiklerini varsayarız.Ve kendi dünyamızı onların dünyasına empoze etmeye çalışırız.

Durumun son derece kişiselmiş gibi göründüğü anlarda bile, başkaları direkt olarak size hakaret ediyor olsa bile, yine de sizinle ilgisi yoktur. Söyledikleri ve yaptıkları şeyler dile getirdikleri fikirler kendi zihinlerinde yaptıkları anlaşmalar doğrultusundadır. Kişilerin bakış açıları, ehlileştirilme sürecindeki programlarından oluşur.

Birisi size, ”Hey, sen çok çirkinsin” dese bile, bunu kişisel algılamayın. Çünkü gerçek şu ki, bu kişi kendi duygu, düşünce ve inançlarını ifade ediyor. Bu kişinin size gönderdiği zehri kabul edip etmemek kişisel algılamayla ilgilidir. Eğer zehri kabul ederseniz onu size ait kılarsınız. Kişisel algılamak sizi kara büyücüler için bir av haline getirir. Kara büyücüler sizi küçücük bir fikirle kolaylıkla avlayabilirlerse, sizi istedikleri zehirle besleyebilirler. Siz de söylenenleri kişisel algıladığınız için zehri afiyetle yutarsınız.

Onların sizi besledikleri duygusal çöplük , artık sizin çöplüğünüz haline gelir. Oysa hiçbir şeyi kişisel algılamadığınız sürece cehennemin ortasında bile zehirlere karşı bağışıklığa sahip olursunuz. Bu bağışıklık gücü, size yaptığınız anlaşmanın armağanıdır.

Kişisel algıladığınızda, söylenenlerden rahatsızlık duyarsınız ve kendi inançlarınızı savunarak tepki gösterirsiniz. Bu tepkiyle çelişkiler ve çatışmalar yaratırsınız. Küçücük şeyleri bile büyütür, pireyi deve yaparsınız. Çünkü haklı çıkmak ihtiyacını duyarsınız. Sizin haklı, başkalarının haksız olmasını istersiniz.Haklı olmak için, kendi fikirlerinizi onlara dayatmak için büyük çaba gösterirsiniz.

Aynı şekilde, sizin hissettikleriniz ve yaptıklarınız da kendi bireysel rüyanızın , kendi anlaşmalarınızın bir yansımasıdır. Sizin söyledikleriniz, yaptıklarınız ve sizin fikirleriniz sizin anlaşmalarınız doğrultusundadır. Bu fikirlerin benimle bir ilgisi yoktur.

Sizin benimle ilgili düşündüklerinizin, benim için bir önemi yoktur. Sizin düşüncelerinizi ben kişisel algılamam. İnsanlar, “Miguel, sen iyisin” dediklerinde de kişisel algılamam, “Miguel sen en kötüsün” dediklerinde de kişisel algılamam.

Siz mutluyken bana ”Miguel, sen bir meleksin” diyeceğinizi bilirim.Ama bana kızgın olduğunuzda “Oh Miguel, sen şeytanın tekisin! Çok kötüsün. Bu tür şeyleri nasıl söyleyebilirsin?” dersiniz.

Her iki halde de söyledikleriniz beni etkilemez. Çünkü ben ne olduğumu biliyorum. Kabul görmek, onaylanmak gibi bir ihtiyacım yok. Birisinin bana kim ve ne olduğumu söylemesine ihtiyaç duymuyorum.

Hayır, hiçbir şeyi kişisel algılamıyorum.Sizin bakış açınız, sizin dünyanızı yansıtır. Siz kendinizle uğraşırsınız, benimle değil. İnanç sisteminiz doğrultusunda oluşturduğunuz fikirleriniz, daima kendinizle ilgilidir, benimle değil.

Bana, ”Miguel, söyledikleriniz beni incitiyor” da diyebilirsiniz. Ama sizi inciten benim söylediklerim değildir. Söylediklerim sizin yaralarınıza dokunduğu için incinirsiniz. Sizi inciten sizsiniz.

Sizi incitmiş olduğumu da kişisel algılamam. Ben size inanmadığım ya da güvenmediğim için değil, sizin dünyayı farklı gözlerle, kendi gözlerinizle gördüğünüzü bildiğim içindir. Filmin tümünü zihninizde yaratan sizsiniz.

Bu filmde yönetmen de, yapımcı da, başrol oyuncusu da sizsiniz. Diğer herkes yardımcı oyuncudur. Bu sizin filminiz.

Filminizi yaşamla yaptığınız anlaşmalara uygun olarak yaratırsınız. Sizin bakış açınız sizin için kişiseldir. Sizin bakış açınız sizin gerçeğinizdir, başka hiç kimsenin değil.

Bu yüzden bana kızdığınızda , kendinizle uğraştığınızı bilirim. Ben size kızmanız için bir mazeret olurum. Kızarsınız çünkü korkuyorsunuz, çünkü korkularınızla uğraşıyorsunuz.

Korkularınız yoksa bana kızmanız da mümkün değildir. Korkularınız yoksa benden nefret etmeniz de mümkün değildir. Korkunuz yoksa kıskanç ya da üzgün olmanız da mümkün değildir.

Korkusuz yaşadığınızda , sevgiyle yaşadığınızda bu tür duygulara yaşamınızda yer yoktur.

Bu tür duyguları hissetmediğinizde, doğal olarak kendinizi iyi hissedersiniz. Siz kendinizi iyi hissettiğinizde etrafınızdaki herşey de iyidir. Etrafınızda herşey iyi olduğunda, bu size mutluluk verir.

Etrafınızdaki herşeyi seversiniz, çünkü kendinizi seviyorsunuz. Çünkü olduğunuz gibi olmaktan hoşnutsunuz. Çünkü kendinizle doyumlusunuz. Çünkü hayatınızdan memnunsunuz. Yarattığınız filmden memnunsunuz. Yaşamla yaptığınız anlaşmalardan memnunsunuz. Huzurlu ve mutlusunuz.

Herşeyin harika, herşeyin güzel olduğu bir boyutta yaşarsınız. Bu boyutta algıladınız her şeyle, her an sevişirsiniz.

İnsanlar ne yaparsa, ne söylerse, ne düşünürse düşünsün kişisel algılamayın. Sizin ne kadar harika biri olduğunuzu söyleseler bile, bunu sizin yüzünüzden söylemiyorlar. Sizin harika olduğunuzu kendinizin bilmesi önemli. Size harika olduğunuzu söyleyen insanlara inanmaya ihtiyacınız yok. Hiçbir şeyi kişisel algılamayın. Birisi başınıza silah dayayıp tetiği çekse bile, yine de kişisel değildir, bu uç boyutta bile.

Kendinizle ilgili düşüncelerin bile gerçek olması gerekmiyor. Bu nedenle kendi zihninizde, kendinizle ilgili düşünceleri de kişisel algılamayın. Zihnin kendisiyle konuşma yeteneği vardır.

Bunun yanısıra başka boyutlardan gelen bilgileri işitme yeteneği de vardır. Bazen zihninizde bi ses işitirsiniz ve bu sesin nereden geldiğini merak edersiniz. Bu ses başka bir realite boyutundan gelmiş olabilir. Başka boyutlarda da insan zihnine benzeyen canlı varlıklar vardır. Toltekler bu varlıklara Allies (Dost) diyor. Avrupa, Afrika ve Hindistan’da bu varlıklara Tanrılar deniliyor.
Zihnimiz, Tanrıların boyutunda da varoluşunu sürdürür. Zihnimiz bu realitede de yaşar ve bu realiteyi algılar.
Zihin uyanık realiteyi gözlerle görür ve algılar. Zihin aynı zamanda gözle görülmeyeni de görür ve algılar. Ama mantık bu ikinci algılamanın pek farkında olmaz.

Zihin çok boyutlu bir yaşam sürer.bazen zihninizden kaynaklanmayan ama zihninizle algıladığınız fikirlere sahip olabilirsiniz. Bu seslere inanma ya da inanmama seçimi sizindir. Söylenenleri kişisel algılamama seçiminiz de vardır. Nasıl ki toplumsal rüya ile ilgili inançları ve anlaşmaları seçme özgürlüğünüz varsa, kendi zihninizdeki seslere de inanıp inanmama özgürlüğünüz vardır.

Zihin kendisiyle konuşabilir ve kendisini dinleyebilir. Zihnin de bedeniniz gibi bölümleri vardır. Tıpkı bir elinizle diğer elinizi tutup onu hissedebildiğiniz gibi zihin de kendi kendisiyle konuşabilir.Zihnin bir kısmı konuşur, diğer kısmı dinler. Ama zihninizin binlerce parçası aynı anda konuşmaya başladığında büyük bir problem yaşanır. Buna mitote denir.

Mitote, aynı anda binlerce kişinin konuştuğu ve alışveriş yaptığı devasa bir marketebenzetilebilir.Bu markette insanların her birinin farklı düşünceleri ve duyguları vardır. Her birinin bakış açıları farklıdır.

Zihnin programlanmasında yaptığımız tüm anlaşmalar çoğu kez birbiriyle uyum içinde olmaz. Her anlaşma ayrı bir varlık gibidir. Her birinin kendi kişiliği ve kendi sesi vardır. Birbiriyle çelişen anlaşmalar, diğer anlaşmalarla da çatışıp gittikçe büyüdüğünde zihinde büyük bir savaşa dönüşür. İnsanın ne istediğini, nasıl istediğini ve ne zaman istediğini bilmekte zorlanmasının nedeni mitotedir.

Anlaşmalar kendi aralarında anlaşmazlığa düştüğü için karmaşa yaşanır. Zihnin bir bölümü bir şey isterken diğer bölümü tam zıddı olan şeyi ister.

Zihnin bir bölümü bazı düşünce ve davranışlara karşı çıkarken, diğer bölümü de zıt düşünce ve davranışları destekleyebilir.

Tüm bu küçük, minik varlıklar içsel çelişkileri yaratır çünkü her biri canlıdır ve her birinin kendine özgü sesi vardır.

Zihnin çelişkilerinin üstesinden gelmenin tek yolu, tüm anlaşmalarımızın dökümünü yapmaktan geçer. Böylelikle çelişkinin nedenlerinin farkında olabilir ve mitote kaosunu düzene sokabiliriz.

Hiçbir şeyi kişisel algılamayın. Çünkü kişisel algıladığınızda hiçbir şey uğruna kendinizi acı çekmeye mahkum edersiniz.

İnsanlar farklı boyutlarda ve farklı açılarda acıların tiryakisi olur. Ve biz bu bağımlılıkları sürdürebilmek için birbirimize destek veririz. İnsanlar birbirlerinin acı çekmelerine destek vermek konusunda anlaşma içinde davranıyor.

Eğer kullanılma, sömürülme veya aşağılanmaya ihtiyaç duyuyorsanız, başkaları sizi kullanarak, sömürerek veya aşağılayarak size ihtiyacınızı karşılamanız için yardım etmekte gönüllü olacaktır. Sizi taciz edecek insanları bulmanız çok kolaydır.
Eğer acı çekmeye ihtiyaç duyan bir insanla birlikteyseniz, içinizdaki bir şey, o kişiye acı verici davranışlarda bulunmanızı sağlayacaktır. Bu insanların sırtlarında adeta şöyle bir not asılıdır: “ Lütfen beni tekmele.” Bu insanların istediği, acı çekme ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, çektikleri acıya haklı gerekçeler bulmaktır. Siz de davranışlarınızla o insanlara gereken haklı nedeni vermiş olursunuz.

Acı çekme bağımlılığı, uygulamalı bir anlaşmadan başka bir şey değildir.

Her yerde size yalan söyleyen insanlarla karşılaşırsınız. Farkındalığınız arttıkça, sizin kendinize de yalan söylediğinizi görmeye başlarsınız. İnsanların size doğruyu söyleyeceklerini beklemeyin çünkü onlar kendilerine de yalan söylüyor.
Siz kendinize güven duymayı öğrendiğinizde başkalarının size söylediği şeylere inanıp inanmamayı seçme özgürlüğünü de kazanırsınız.

İnsanları kişisel algılamadan gerçekte oldukları gibi görebilmeyi başardığımızda, asla onların söylediği ya da yaptığı şeylerden incinmeyiz. Size yalan da söyleseler bundan incinmezsiniz. Çünkü onların korktukları için yalan söylediklerini bilirsiniz.
İnsanlar kendilerinin mükemmel olmadığının sizin tarafınızdan keşfedilmesinden korkuyor. Sosyal maskeden sıyrılmak acı vericidir. Birisinin söylediği ve yaptığı şey arasında fark varsa ve siz davranışa değil, söylenene kulak vermeyi seçerseniz, kendinize yalan söylemiş olursunuz.

Kendinize doğruları söyleyebilmek, sizin boş yere duygusal acı çekmenizi engeller. Kendinize gerçeği itiraf edebilmek size acı verebilir ama bu acıyla özdeşleşmeye ihtiyaç duymazsınız.

Gerçeği kabul etmek iyileşmenin başlangıcıdır ve bir süre içinde herşey daha iyiye doğru düzelecektir.

Birisi size sevgi ve saygıyla davranmıyorsa, o kişinin sizden uzaklaşması sizin için bir armağandır. Eğer sizden uzaklaşmıyorsa onunla birlikte uzun yıllar acı çekmeniz, acıya katlanmanız kaçınılmaz olur. Böyle bir kişi tarafından terk edilmek bile, size bir süre acı verebilir ama bir süre sonra yüreğiniz iyleşecektir.

İşte o zaman gerçekten istediğiniz şeyi seçebilirsiniz. İşte o zaman doğru seçimler yapabilmek için başkalarına değil, kendinize güvenmenin öneminin bilincine varabilirsiniz.


Hiçbirşeyi kişisel algılamamayı bir alışkanlık haline getirdiğinizde yaşamınızda birçok acıdan kaçınmanız da mümkün olur. Kızgınlığınız, kıskançlığınız, fesat duygularınız da yok olur. Kişisel algılamadığınızda üzüntüleriniz bile yok olur.

Bu anlaşmayı bir alışkanlığa dönüştürebilirseniz hiçbir şeyin sizi cehenneme geri döndüremeyeceğini de görürsünüz. Kişisel algılamadığınızda olağanüstü bir özgürlüğe kavuşursunuz. Kara büyücülere karşı bağışıklık kazanırsınız. Ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir büyü üzerinizde etki yapamaz. Tüm dünya hakkınızda dedikodu yapsa bile, kişisel algılamadığınız zaman bundan etkilenmezsiniz. Size gönderilen duygusal zehirleri solumazsınız. Sizin tarafınızdan kabul görmeyen zehir göndericisi üzerinde çok daha büyük bir etki yaratır.

İlk iki anlaşmayı hayatınızda uyguladığınızda, sizi cehennemde tutsak kılan binlerce küçük anlaşmaların yüzde yetmiş beşini bozmuş olursunuz.

Bu anlaşmayı bir kağıda yazın ve sürekli hatırlamanız için buzdolabının kapısına asın: Hiçbir şeyi kişisel algılama!
Kişisel algılamamayı alışkanlık haline getirdiğinizde sorumlu seçimler yapabilmek için sadece kendinize güvenmeyi de öğrenirsiniz. Asla başkalarının davranışlarından sorumlu değilsiniz. Sadece kendi davranışlarınızdan sorumlusunuz.

Bunu gerçekten anladığınızda, başkalarının özensizce ve bilinçsizce söylediği sözler ya da davranışlarsizi incitemez.

Bu anlaşmaya uyduğunuzda yüreğinizi tümüyle açarak dünyayı dolaşsanız bile kimse size zarar veremez. O zaman alay edilme ya da reddedilme korkusu olmadan istediğiniz kişiye “Seni seviyorum” diyebilirsiniz. O zaman ihtiyacınız olan şeyi rahatlıkla isteyebilirsiniz. Suçluluk duygusu ya da öz-yargılama olmaksızın “evet” ya da “hayır” diyebilirsiniz. Daima yüreğinizin götürdüğü yere doğru gitmeyi seçebilirsiniz.
O zaman cehennemin ortasında bile içsel huzuru hissedebilirsiniz. Böyle bir boyutta cehennem ateşi sizi yakamaz...
Don Miguel Ruiz

DÖRT ANLAŞMA,

Toltek Bilgelik Kitabı

2 Ekim 2014 Perşembe

Kundalini...






KUNDALİNİ: Bu birinci çakra enerjisinin Sanskrit dilinde­ki karşılığıdır. Ateşli kırmızı renkli bu enerji kimi zaman medi-tasyon sırasında ya da tehlike karşısında üst çakralara doğru pat­lar. Pek çok spirituel öğreti bu kundalini patlamalarını önerir ve manipule etmeyi öğretir. Ancak eğer öğrenciler yeterince eğitil-memişse ve odaklanmamışsa sorunlar çıkabilir. Birinci çakra ve ayak çakraları bölümlerini okuyun.



KUNDALİNİ TEDAVİSİ: Birinci çakra enerjisi yukarıya doğru patladığında bir anlığına diğer çakraları temizleme ya da ani tehlike karşısında diğer çakraları destekleme amaçlı hareket eder. Kundalini savaş ya da kaç tepkisinin enerjisidir. Elli kilo­luk annelerin çocuklarının üzerinden arabaları, kamyonları ya da ağır makineleri kaldırabilmelerim sağlayan güç işte bu ener­jidir. Çok güçlüdür ve eğer uzun bir süre patlama durumunda bı­rakılırsa çok büyük zararlar verebilir.

Çok fazla kundalini tüm bir çakra sistemini infilak ettirebilir, amada yanık delikler oluşturabilir ve kişiyi bedeninden dışarı atabilir. Çok uzun zaman çok fâzla kundalini bedende durduysa bedene büyük zarar bile verebilir. Belirtiler, iştah kaybı, uyku­suzluk, kabus ve vizyon görme, yanık benzeri kızarıklıklar, tik­ler, kasılmalardır.

Patlamakta olan kundaliniyi yatıştırmak için şu kundalini iyi­leştirmesini uygulaym: Bir sandalyeye dik olarak oturun. Ayak­larınızı çaprazlamayın ve tabanlarınızı yere basm. Ellerinizi çaprazlamaym ve açık bir şekilde dizlerinizin üzerine koyun. Bu kendinizi odaklamanıza yardımcı olacaktır ama gözlerinizi ka­parsanız başınız dönebilir. Bedeninizdeki ve auranızdaki enerji­yi hayal edin ya da hissedin. Sıcak ve çok hızlı hareket ediyor olabilir. Hatta enerjiyi sıcak bir patlama ya da alev olarak hisse­debilirsiniz. Bu sizin birinci çakra enerjiniz olan kundalinidir.

Şimdi başınızın yarım metre üzerinde soğuk mavi bir ay ha­yal edin (Şekil 12). Rengini ve dokusunu görün, sakin soğuklu­ğunu hissedin ve kendinizi nazik, rahatlatıcı enerjisine uydurun. Sessiz mavi ay ışığının huzurunda yıkanın. Kundalini ateşini cinsel organlarınızdan yukarı doğru uzanan ve başmızm tepesin­den çıkan bir sütun olarak canlandırın. Başmızm tepesinden çı­kan enerjinin alev alev bir görüntüsü olabilir ya da saldırmaya lıazn bir yılana veya bir alev makinesine benzeyebilir. Hatta ha­vai fişeklere bile benzeyebilir.

Kundaliniyi ve mavi ayı canlandırmayı başardığınızda (unut­mayın ki bu vizyonlar sizin enerjinizden oluşmuştur ve ne yapa­cakları ya da nasıl görüneceklerine siz karar verirsiniz) mavi ayın başmızm üzerinden çıkan alevden içeriye doğru bir ışık huzmesi yansıttığım görün. Mavi ışığın alevi soğuttuğunu ve sakinleştirdiğini; alevleri aşağı doğru söndürerek bedeninizden içeri girdiğini görün.


Bu soğuk mavi enerjinin kundaliniyi başınızdan, gözleriniz­den, çenenizden, boğazınızdan göğsünüze doğru ittiğini görün. Göğsünüzün üzerinde kalan kısımdaki sıcaklığın yerini serin bir huzurun aldığını hissedin. Mavi enerjiyi aşağıya doğru indirme­ye devam edin, güneş sinir ağından aşağıya doğru göbeğinizden ve kalçanızdan ateşi iterek ilerlediğini görün. Kırmızı alevler söndükçe bedeninize yayılan serinliği hissedin.

Şimdi, sütunun içinde aşağı doğru hala parlayan mavi ışık varken, kundalini enerjisini birinci çakranızda odaklaym. Bir elinizi öne bir elinizi arkaya koyarak enerjiyi yerine yerleştirin. Enerjinin yerine geçip kendisini birinci çakraya oturttuğunu ve dönmeye başladığını görün.


Bu alevli birinci çakra enerjisinin bir kısmının, turuncu kır­mızı bir kordon içinde aşağıya doğru gitmesini, gezegenin mer­kezine ulaşmasmı sağlayarak kendinizi topraklayın. Toprakla­ma, kundalini enerjinizi birinci çakranıza demirlemenize yar­dımcı olacaktır. Birinci çakra bölümünde öğrendiğiniz gibi bi­rinci çakramz siz ne isterseniz yapmaya gönüllüdür. Tek yapma­nız gereken açık bir biçimde iletişim kurmaktır. Bir kez ne iste­diğinizi anladıktan soma kendisim yukarıya doğru patlat-mayacaktır.

Mavi ayınıza teşekkür edin ve kaybolmasını sağlayın. Bedeninizden geçen mavi enerji huzmesinin birinci çakra top­raklama kordonundan aşağıya gitmesine izin verin. Bu soğuk enerjiyi topraklamak kundalinin yerine daha iyi yerleşmesini sağlayacaktır.

Kendinizi hazır hissettiğinizde "Çakraları Yorumlamak" bölümünü okuyun. Kundalini iyileştirmesinden soma tüm çak-ralarınızı özellikle doğru boy, biçim ve renge dönmeleri için iyileştirmeniz gerekir. Kundalini akmı sırasında bütün çakralar birinci çakranın titreşim düzeyinde çalışmaya zorlanırlar ve bu zaman zaman hasar görmelerine yol açar. Kundalini tedavisin­den soma çakra sisteminizi bir bütün olarak iyileştirirken birin­ci çakranızı ve onlara bağlı ayak çakralarınızdaki farkındalığı da sağlamalısınız.



Karla Mc Laren

Duygular ve Bize Verdikleri Mesajlar..







DEHŞET: Dehşet, çılgına dönmüş korkudur ve normal dü­zeydeki korku duygularının uzun zamandır görmezden gelinip önemsenmediğinin işaretidir. Bu sıcak, yoğun, "kurtarın beni bu lanet yerden!" enerjisi içeride ya da dışarıda çok büyük bir ha­yati tehlikeye karşı sizi uyarmaktadır. Dehşet duygusuyla hemen ilgilenilmeli ve daha kolay başa çıkılabilecek korku düzeyine in-dirilmemelidir. Tüm güçlü duygularda olduğu gibi fiziksel bir dengesizlik söz konusu olabilir. Bir akupunktur uzmanına danış­manızı öneririm. Ancak dehşet duygusunu yönlendirmek kö-kündeki nedenin aydınlanması için yeterlidir.



DELİLİK: Dünyevi açıklaması ile kimyasal dengesizlik olan bu psikolojik bozukluğun ardında spiritüel dengesizlik yatar. Psikiyatrik tedavi yöntemlerini uygulayanlar şizofrenlerdeki du-ruduyum becerisini; afazik ve felç eğilimli kişilerdeki kundalini sorunlarını ve depresiflerdeki ikinci/üçüncü çakra tıkanıklığını duymak bile istemezler. Kesin olan bir şey vardır; ne ilaç teda­vileri ne de hastaları kilit altında tutmak hiçbir zaman iyileşme­yen hastaların akıllarda bıraktığı soru işaretlerini hiçbir zaman ortadan kaldıramadı.

Bu Batı tıbbının bize mirasıdır; hangi yaşam gücünün bozul­ması sonucunda ortaya çıktığına bile bakmadan hastalıklara gü­zel isimler bulmak.

Beni yanlış anlamayın. Bir hastalığı tanımlamak önemlidir ve Batı tıbbı bu konuda emsalsizdir ama bir süre soma "ikinci koğuşta kalan kişilik bölünmen" depresif' olmak ya da "masada­ki enfarktüs vakası" olmak ruhu hiçe saymaktır. Bir hastalığın admı bulmak ve belirtileri iyileştirmek yolculuğun ilk adımıdır. Tedavinin sonu değildir.

Psikiyatrik bozukluklar için basit tedaviler yoktur ama bes­lenme dengesizlikleri ve psişik yaralanmalar daima keşfedilme­ye devam edilmelidir. Buna ek olarak psikiyatrik sorunları olan kişilere topraklamayı, odaklanmayı, meditasyonu, çakra ve aura tedavisini öğretmek paha biçilmez olacaktır. Akıl hastalığmdan muzdarip kişiler arasında bir tane bile dengeli enerji bedeni olan insan görmedim. İlaç tedavisi ve hastanede kalmak zaman za­man gerekli olabilir ama bir kez belirtiler yatıştığında doğru be­den bakımı ve uzman spiritüel topraklama bu kişilere en başın­da "normal" dünyadan ayrılmalarına neden olan şeyleri araştırıp iyileştirme şansı verecektir. Benim önerim bu kitap dahilinde anlatılan duygusal sorunlara ekstra zaman ayrılmasıdır.



DEPRESYON: Depresyonlar komik şeylerdir. Onlara duy­gular diyebilir miyim bilmiyorum, çünkü ya bütün duyguları maskelerler ya da kişiyi hiçbir yere ulaştırmayan bir duygu tek­rarı içine hapsederler. Bir depresyon sırasmda duyguları yönlen­dirmeyi hatırlamak çok zordur çünkü depresyon tüm enerjinizi emer ve herhangi bir şey yapmak için bütün şevkinizi yok eder. Bu bir ipucudur.

Depresyonları bir enerji sızıntınız olduğu ve sizin o enerjiyi geri çağırmadığınız konusunda hayati bir uyarı olarak kabul edin. Bedeniniz böyle durumlarda ileriye doğru atacağınız her adımı durduracak şekilde evrim geçirmiştir. Neden mi? Genel­likle enerjiniz acı veren ilişkilerde ya da acı veren bir geçmiş olayda takılıp kalmıştır. Bedeniniz ileriye doğru bir hareketin mümkün olmadığını bilmektedir ve doğal olarak her şey yolun-daymış gibi rol yapmaz.

Bedeninize ve duygularınıza size yalan söylemediği için te­şekkür edin. Topraklanın ve eski, işe yaramaz enerjilerle sahte­cilik yaptığınız acı verici sözleşmeleri bir düşünün. Auranızı ve bedeninizi süzün, umutsuz anılarla dolu sözleşmelerinizi yakın ve eski yaraların imgelerini patlatıp havaya uçurun. İçinizi altm güneş enerjisi ile doldurun ve şimdiki zamanda yaşayarak iyileş­meye devam edin.

Depresyon temizlendikten soma aura tanımlama, sözleşme yakma, imaj yok etme ve çakra tedavisi konularını gözden ge­çirin.







ACI: Acı, bedenin bir dengesizliği ya da sorunu işaret etme yoludur. Acı farkındalık ve eğer gerekiyorsa mesajının çözülme­si için yardım gerektirir. Kaçmak, ilaçla uyuşturmak ya da gör­mezden gelmek acıyı fazlalaştırır ve daha önemli hastalıklar için zemin hazırlar. Acı bedenin verdiği bir mesaj olduğu için ruh/beden bölünmesi yaşamış kişiler mutlaka bu mesajı dinle­melidir. Acı veren bölgeyi topraklamak mesajı açıklığa kavuş­turmak için harika bir yoldur.



AĞLAMAK: Üzüntü çorak bir sistemi suyla canlandırmak için harika bir yoldur. Üzüntü, bedenin, kasılma ya da kendini kurban etme döneminden soma gevşemeye izin verdiği durum­dur. Ancak kimi zaman üzüntü ve ağlama kontrol edilemez du­ruma gelir. Bu, sistemde bir dengesizlik olduğunun işaretidir ve duyguları yönlendirme yönteminin uygulanmasını gerektirir.



ENDİŞE (ANKSİYETE): Tıpkı diğer bütün duygular gibi endişe de özel bir şifa enerjisini barındırır. Kendisi dışmda ka­lan her şeyin aşırı farkında bir insan için herhangi bir şeyin yan­lış gittiğine dair tek bir ipucu bile şüphe kurdunun içini kemir­mesine ve endişe etmesine neden olur. Böyle bir insanda dışarı çıkma korkusu ya da hareket etme korkusu olacaktır; doğal afet­lerden ya da savaş çıkmasından korkacaktır. Bazı uyaranlara karşı ciddi tepkiler gösterebilir ya da genel olarak bütün insan­lardan korkabilir. Endişenin gölgede kalmış sebeplerini açığa çı­karabileceği için psikolojik bakış açısı endişeyle başa çıkmakta yararlı olabilir. Konuş ve duyarlılığı azalt terapileri, endişeye se­bebiyet veren spesifik olayların açıkça konuşulması yoluyla en­dişeyi gerçek hale getirir ve bu da iyileşmeyi mümkün kılar. An­cak duyarlılığın sadece semptomlar bakımından azaltılması ace­le bir sonuç olabilir. Dışarı çıkma korkusu ya da yükseklik kor­kusu ısrarla vurgulanmıştır ama mevcut endişe semptomlarını bilince taşıyan, altta yatan dengesizliği doğru adrese yönlendir­mekte başarısız olunabilir. Endişe, enerji araçları boyunca beden içinde kanalize edildiğinde son derece berrak, özlü ve faydalı hale dönüşür. Endişenin yönlendirilmiş eylemi, koruyucu ener­jisi gerçek çözümler ve gerçek değişimler yaratmaya yardım eder. Endişeyle başa çıkma konusunda yardım almak için "Duy­guları Yönlendirmek" bölümüne bakın.


ENDOKRİN DENGESİZLİĞİ: Endokrin sistem (ya da salgı bezleri, hormonal sistem) çakra sistemine bağlıdır. Her iki sis­temden birinde olan dengesizlik diğerinin dengesini etkiler. Çakra sistemi söz konusu olduğunda tek bir salgı bezinin denge­sizliği tüm hormonal sistemi altüst eder. Kimi zaman çakra sis­temine uygulanan bir tedavi hormonal sistem dengesizliğine iyi gelir ve hormonal sistemin tedavi edilmesi de çakra sistemine iyi gelebilir.


HİDDET: Hiddet, alev alev yanan kızgınlıktır ya da birinci çakranın güçlü enerjisinden yardımcı olarak alınan kızgınlıktır. Eğer "Duyguları Yönlendirmek" bölümündeki çalışmayı yapar­sanız bu çalışmanın eski ilişkilerden ve kısıtlayıcı enerji model­lerinden kurtulmak için çok yararlı olduğunu göreceksiniz. An­cak hiddet aym zamanda hayati tehdit taşıyan tehlikenin işareti de olabilir.

Hiddetli bir insanın hayat şartları araştırılmalıdır. Bu çevre­den çok uzun zaman önce çıkmayı gerektirecek şartlar altmda yaşıyor olabilir. Kontrol edilemeyen hiddet nöbetlerinin nedeni organik nedenler ya da beyin kimyası ve endokrin dengesizlik­leri de olabilir.

HÜZÜN: Hüzün ya da üzüntü demir gibi dövülmekten canı çıkmış duygusal bedeninize istikrar getirecek güzel ve su gibi bir enerjidir. Hüzün bize yavaşlamamızı, hayatımızdaki kayıpları his­setmemizi ve onlar için yas tutmamızı söyler. Ancak üzüntü gör­mezden gelindiği ya da bastırıldığı zaman kronik hale gelebilir.



İNTİHAR İSTEĞİ: İntihar dürtüsü çoğu zaman bastırılmış kızgınlık, öfke ve hiddet işaretidir. İntihar isteğinin, kişinin ken­disini, arkadaşlarını, ailesini, destek grubunu ya da terapistini bunaltan bir gücü vardır. Kanalize edilebildiği zaman intihar is­teği uzun süredir mevcut olan duygusal karışıklıklara ya da ka­ranlık, muğlak ilişkilere tam bir açıklık getirir. Ayrıca intihar is­teği, kişinin gerçekte kararsız ve hareketsiz kalacağı durumlarda hızlı ve kararlı eyleme de kanalize edilebilir.

İntihar enerjisi ölümü ister ama istediği, asıl varlığın ölümü değildir! İntihar duyguları şöyle der: "Ya beni özgür bırak ya da bana ölüm ver!" Şayet intihar dürtünüze, neyi öldürmeniz ge­rektiğini sorarsanız, size hiç duraksamadan şu cevabı verecektir: "Bu zayıflığın, bu ilişkinin, bu anıların, bu yoksulluğun, bu ken­dini değersiz hissetmenin, dünyadaki bu huzursuzluğun, bu dep­resyonun, bu durumun..." Size, hayatınızın hangi kısmının yaşa­namaz olduğunu söyleyecektir ve şayet ona izin verirseniz, ha­yatınızın size eziyet eden bu bölümünü öldürmenize yardımcı olacaktır. İşin aslı, intihar dürtünüzü, imajları yok etmek, sözleş­meleri yakmak ve ayrıştırma teknikleriyle yönlendirebilirsiniz. İntihar enerjiniz, enerji düzeyinde özgürleşmenize yardım ede­cektir ve bu içsel kurtuluş da sizin dünyada özgür olmanızı sağ­layacaktır.

Burada yazılanlar, "Duyguları Yönlendirmek" bölümündeki bilgilerin tekrarıdır ama eğer kendi intihar eğilimlerinizin terörü içinde yaşıyorsanız tekrarlamaya değer. Hayatınızdaki ya da ru-hunuzdaki hiçbir şey şayet orada olmasının bir sebebi yoksa ora­da varolmaz. Her parçanızın iyileştirme ve yok etme özellikleri vardır. Her hastalığın, her iyileşmenin, her zaferin ve her felake­tin sizin bütünlüğünüz içinde yeri vardır. Bunlarm her biri, şayet sadece verdikleri mesajm ve orada bulunmalarının sebebinin farkında olursanız, sizi bilinçlilikte ileriye doğru hareket ettirir. Ruhunuzdaki her şey sizin tarafınızdan ya da hayatınızda yaptı­ğınız seçimler tarafından özel olarak oraya konmuştur. Her par­çanız isterseniz sizi koruyacak isterseniz ikiye biçecek çift taraf­lı bir kılıç gibidir. İntihar temayülü bu kurala bir istisna değildir.

Kimi zaman intihar isteği umut ve kaçış vaat eden tek duy­gudur. Bu yönleri ile çok rahatlatıcı olabilir. Kötü giden bir şe­ye son vermeyi ve sonrasında dinlenme fırsatını vaat eder. An­cak biliyoruz ki, intihar isteğinin kendisini ifade etmesi demek yaşamm sona erdirilmesi demektir; intihar isteğini bastırmaksa bizi zihnimizin ve bedenimizin dışma sürükler. Tıpkı çok güçlü herhangi bir duygu durumunun kanalize edilebildiğinde olduğu gibi intihar isteği yönlendirildiğinde de harikulade değişiklikler sağlanır. İntihar dürtüsünü gerçeğe dönüştürmek ya da tamamen bastırmak yerine sadece yönlendirmek, bu enerjinin eşsiz cepha­nesini gayet hayırlı bir iş için kullanmamızı; hayatımızın köhne-miş yanlarını öldürmemizi sağlar.

Günümüzde uygulanan, hayatın anlamı hakkında güzel hika­yeler anlatarak intihar isteği üzerinde konuşma modeli ya da in­tihar dürtüsünü ilaçla uyutmak, bu dürtünün gerçeğine ulaşma­nın çok uzağındadır. İntihar isteği, ölümü ister; çoğu kez de şid­det dolu bir ölümü arar. Dünyanın bütün güzelliği ve ışığı inti­har isteğine göre koca bir yalandır. Canlılık tek işe yarar, o da in­tihar dürtüsünün içsel mesajmm ve parlaklığının görmezden ge­linmesidir.

İntihar, varoluşa, özgürlüğüne kavuşacağmı söyler. İşaret et­tiği sorunlar hakkındaki uyarısı bu kadar ciddidir. İntihar, litium ya da prozac istemez; güzeller ninnilerle uyutulmayı da istemez. İntihar, ölmek ister! Şayet intiharın enerjisini kullanarak imajla­rı paramparça ederseniz; sözleşmeleri büyük ateşlerde kocaman alevlerle yakarsanız o zaman istediği ölümü elde edecektir ve sonra da yatışıp sönecektir. Sağlıklı bir sistemde duygular anlık­tır. Gelirler, istediklerini fetheder ve soma giderler. İntihar iste­ği bile eğer doğru yönlendirilirse bir başka yanınızı öldürmeniz gerekene kadar çekip gider. Eğer duygusal farkındalığınızı ko­rursanız bu istekler çok seyrekleşir.

Ancak içinde yaşadığımız dünyada duygular trajik ve ölüm­cül bir biçimde yanlış anlaşılırlar. Her birini negatif ya da pozi­tif diye etiketleriz. Pozitif olanları hayatımızda ne olursa olsun her dakika deneyerek canlarına okuruz. Negatif olanları gör­mezden gelir ya da bir yığm sahte-spirituel çatlak-boş laf altına gömeriz ve bu işlem sırasında yavaşça aklımızı kaybederiz. Soma da neden kararlar alamadığımızı, hayatımızın niye böyle anlamsız olduğunu ve neden bu kadar güçsüz olduğumuzu dü­şünür dururuz.

Üzerinden bir kere daha geçelim: Gerçek iyi olma durumu, bütün olmaktır, kesinlikle ve kesinlikle mükemmel olmak değil. Gerçek iyilik, bedeni ve tüm bilgisini; zihni ve tüm bilgisini; ru­hu ve tüm bilgisini; duyguları ve duyguların mesajlarını kapsar. Denge her dört öğe de birlikte çalıştığı zaman sağlanır. Zihin, ruh, beden ve duyguyu dengelemek kolay değildir; zorunludur.

Şayet intihar isteğiyle ilgili bir deneyim yaşadıysanız kitabın "Duyguları Yönlendirmek" bölümünü tekrar okuyun. Unutma­yın ki, yönlendirme uygulaması yapmak için herhangi bir duy­gu çağırmak suni bir davettir. Şu anda intihar etme isteği duyu­yorsanız duygularmız size bu dürtüyü yönlendirme zamanının gelmiş olduğunu söylüyor demektir. Ama bu başlığı sadece me­raktan okuyorsanız ve intihar isteği duymak gibi bir deneyimi­niz yoksa bu duyguyu SAKIN YÖNLENDİRMEYİN! Şayet bugünün Batı kültürü içinde ya da benzeri bir kültürde yaşıyor­sanız zaten duygularınızla oynamak, duygularınızı yanlış değer­lendirmek ve duygularınızı sahteleştirmek konusunda yeterince tecrübe sahibisiniz demektir. Sakın şu anda bunu yapmayın. Duygularınız bu zırvalıklardan yeterince pay aldılar.

Bütün diğer derin duygu durumları gibi intihar isteği de Bach Çiçek Tedavisi ile dengelenmek ister. Ben, erik ağacı, katırtırna­ğı, hardalotu ve kestane gibi bitkilerin çiçek özlerini kullanarak bu tedaviden çok iyi sonuçlar aldım.

KARIN AĞRISI: Kısa süreli karın ağrısı genellikle amanız­dan ve üçüncü çakranızdan o alandaki sağlıksız enerjiyi işaret eden bir sinyaldir. Canlandırılan bir aura sımrı ve daha güçlü bir nöbetçi, bedeniniz spiritüel korunma mekanizmalarmızı hareke­te geçirene kadar size göz kulak olacaktu. Eğer karındaki sıkın­tılar daha uzun süreliyse ve işin içinde fıtık, ülser ya da bağırsak rahatsızlıkları varsa o zaman üçüncü çakranız incinmiş olabilir.

KAYBOLMUŞLUK: Yönünü şaşırmış savsaklık, unutkanlık genellikle kişinin bedeninin dışmda olduğunun işaretidir. Top­raklanmak ve meditasyona başlamak, yönünü yitirmeye, kay-bolmuşluğa sebebiyet veren beden/ruh bölünmesinin tedavisine yardım edecektir. Kundalini tedavisinin anlatıldığı bölümleri okuyun. "Kendinize Ait Bir Oda" ve "Topraklanma" bölümleri­ne balon.

Özel durum: Şayet bedeninizdeyseniz ve hala kaybolmuşluk duygusu yaşıyorsanız kafanızın içindeki odayı çok yükseğe yer­leştirmiş; merkezini, durugörülü, vizyon gören altıncı çakranın tam arkasına koymuş olabilirsiniz. Odanızı yok edin ve bir ye­nisini yaratın. Bu seferkini gözlerinizin altına demirleyin ki ta­vanı kaşlarınızdan yüksek olmasın. Bu odaklanmanıza yardımcı olacaktır.

KEDER: Keder, güzel, çaba gerektirmeyen ve şiirsel bir in­sani duygudur. Ruhun kederi yoktur çünkü ölüm görmez ya da kayıp yaşamaz. Ruh enerjinin ve varlıkların devamlılığını görür. Diğer yandan beden kaybetmeyi bilir. İnsanlar ölümü ve kaybı deneyimler. Ölenle artık konuşamaz ve ona dokunamazlar ama kaybettikleri sevgilinin kollarının sarılışını hala hisseder ya da uzun zaman önce ölmüş çocuklarının gülüşünü duyabilirler. Be­denler kaybettikleri uzuvları özler ve acıyı hissederler. Bedenler burada bu gezegende yaşar. Her gün yaralanma, kayıp, ayrılık ve ölümü deneyimlerler.

Keder doğaldn ve kederi yönlendirmek bedene gerçek yara ve gerçek kayıp için yas tutmakta yardımcı olur. Ruh kederi ger­çekten anlayamaz ve zihin onu birtakım açıklamalarla kovala­mak eğilimindedir ama beden kederi bilir. Kederi yönlendirmek zihin ve ruhun birleşip olgunlaşmasına yardımcı olur.

KEYİFLİLİK: Dünyada en fazla istenen duygulardan biri ol­masına karşm hiç dinmeyen keyiflilik hali, aynen bitmeyen üzüntü, öfke, korku ya da keder gibi sıkıntılar yaratan bir duygu­dur. Bir kez keyif hissedildikten sonra, özellikle de hayatın sade­ce parlak, neşeli, canlı ve mutlu yanını görmek isteyen kişiler ta­rafından hapsedilirse son derece zarar verici olur. Üzüntü gör­mezden gelinir, korkuya sebep bulunur, öfkeden utanılır ve keder bastırılır, keyifse boğazına yapıştığı hayatm canını çıkartır.

Keyiflilik çoğu zaman bir uyuşturucu olarak kullanılır ve gerçek yaşamı, gerçek duyguları uzaklaştırmak için kötüye kul­lanılır. Dengesizlik herhangi bir duygu söz konusu olduğunda büyük hengameye yol açar ama genellikle en trajik olanı keyif bağımlılarında görülür çünkü çok sayıda insanı da işin içine ka­tarlar. Çok keyifli, sürekli neşeli olan insanların cazibesi pek çok kişiyi peşlerinden sürükler. İhsanı baştan çıkaracak kadar büyük bir yalan içinde yaşar ve sanki tek bir duygu yeterliymişçesine daima neşeli davranırlar. Zorluklar kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıktığında, kişilikler çatışır, para suyunu çeker ve mutluluk ba­ğımlısı topluluk kendi kendisini yer yutar.

Mutluluk bağımlıları "kötü" duygularım nasıl yönlendirme­leri gerektiğini bilmezler. Öfkeleri bilinçsiz, pasif saldırgan bir nöbete; korkuları endişe ve paranoyaya; üzüntüleri başa çıkıl­maz bir depresyona ve uyku bozukluklarına dönüşür.

Her gerçek duygu gibi keyfin de duygular tapınağında ayrı bir yeri vardn. Doğru olan onu bütünün bir parçası olarak ve ortaya çıktığında olduğu gibi kabul etmektir. Keyif, insana ders alınacak birtakım hayati deneyimi tamamladığım gösterir. Doğaları gere­ği neşeli olan insanlar sürekli keyif alma durumunda kalmaya ça­lışırlarsa bir dahaki sefere zorlu duygusal dersleri öğrenmek için ihtiyaç duyacakları duygusal cephaneden yoksun kalırlar.

Neşe ve keyif, insanın kendisini bir anlığına harikulade, kud­retli ve evrenle bir hissetmesine neden olur. Sonra tekrar hareket zamanı gelir ve gerçek dünyaya, gerçek işlere geri dönülür; ki insanı kaçınılmaz biçimde gerçek neşeye, keyfe götürecek olan da bunlardır. Sağlıklı neşe tıpkı sağlıklı öfke, keder, korku ya da diğer güçlü duygulardan biri gibi geçici olmalıdır. Hapsedilme­si söz konusu bile edilemez.

KIZGINLIK: Kızgınlık, sınırların izinsiz olarak geçildiğinin işaretidir. Sınırların izinsiz olarak geçilmesi korku, keder, dep­resyon ya da zayıflık hissi de yaratabilir ama hem bir hasar ol­duğunun hem de hasar verici herhangi bir müdahaleden soma sı­nırların yenilendiğinin işareti kızgınlıktır. Kızgınlığın altında yatan bu duygu katmanı yüzünden kızgınlık çoğu zaman ikinci el bir duygu olarak hatalı tanımlanır. Bu da, insanların kızgınlı­ğı önemsiz ya da sahte olarak nitelendirmesine neden olur. Bu hatadır. Kızgınlık da, en az keder, korku, neşe ya da arzu kadar önemlidir. Gerçek bir duygu durumudur. Başka bir duygu tara­fından ikame edilemez. Korunma sunar ve tepki vermeyi gerek­tirir. Spiritüel iletişimde duygunun yararı konusuna yeniden göz atmak için "Duyguları Yönlendirmek" bölümüne bakın.

KORKU: Korkunun her şekli bir koruma mekanizmasıdır ve asla görmezden gelinmemelidir. Korku olmadan insanlar hayat­ta kalamaz. Kendini korumak duygusundan yoksun olurlar. Kor­ku tıpkı diğer duygular gibi kendisi olarak varolmasına izin ve­rildiği zaman hayati bilgi taşır. Korku ne küçümsenmelidir ne de büyük görülmelidir; sadece yönlendirilmelidir. "Duyguları Yön­lendirmek" bölümünü okuyun.

KULAKLAR: Kulaklar psişik olarak beşinci çakraya bağlı­dır ve kimi zaman duyulabilir psişik yayınları algılayabilirler. Bunlar, kulak çınlaması, kronik kulak iltihapları, tıkaiııklığı gi­dermek için sürekli içeriden basmç uygulama ve temizleme ih­tiyacı ya da sesler duyma seklinde olabilir. Duruduyum (gaipten sesler duyma) psişik yeteneğinde ustalaşmak çok zordur. Şizof­reninin önde giden semptomlarmdan biri olduğu için de böyle birinin durumu tıp uzmanlarıyla paylaşılması da çok zordur.

Kapsamlı bir yardım ya da işe yarar bilgi yoksa, duruduyum yeteneği olan pek çok kişi duydukları sesleri yerine getirilmesi gereken emirler olarak algılar; çünkü bunların ya kendi sesleri ya da Tanrıimn sesi olduğunu düşünürler. Eğitimsiz duruduyum-cular dengesiz kişi ya da varlıklar tarafından ele geçirilecek olurlarsa ve algıladıkları bilginin kendi benliklerinin bir yanı ol­duğuna inanacak olurlarsa işte o zaman kaos başlar.

Bütün duruduyumcuların psişik eğitim alması gereklidir özellikle de alınan mesajları ayırt edebilmek konusunda. Bu ki­tap, gaipten sesler duyabilen kişiler tarafından odaklanmak ve rahatsız edici ya da kontrolsüz psişik algıdan kurtulmak için kul­lanılabilir. Beşinci çakranın anlatıldığı bölümü okuyun.

KULAKLARDA ÇINLAMA: Kulaklarda çınlama elektrik dengesizlik ya da kaymış omurga gibi fiziksel nedenlere daya­nabilir. Aynı zamanda metal diş dolgularının radyo ya da tele­vizyon yayınlarını almasından da kaynaklanabilir. Kulaklarda çınlama, spirituel iletişim alındığının ve beşinci çakra tarafından tercüme edildiğinin işareti de olabilir. Özellikle beşinci ve altın­cı çakralarda sözü geçen sözleşmeleri yakmaya dikkat edin ve sağlıksız açık bir beşinci çakra için önerilen koruma yöntemle­rini uygulaym.

NEFRET: Nefret ya da bir kişiden, yerden ya da durumdan tümüyle iğrenme kesin sınırların yokluğunun kronik hali, bağ­lantısı olmayan gölge materyal ve hatta hayati tehlike taşıyan sınır tacizinin işaretidir. Nefret diğer bütün ateşli duygular gibi yaşaması zor ya da akılcı herhangi bir şekilde kullanılması zor bir duygudur. Nefret yönlendirildiğinde ve enerji yöntemleri için kullanıldığında çok güçlü bir yardım sunar. Nefreti dünyaya yansıtmayın ya da kendinize yöneltmeyin; sadece yönlendirin.

ÖFKE: Öfke kundalini ateşi eklenmiş kızgınlıktır. Kimse ona ne yapacağmı, nereye gideceğini, nasıl hissedeceğini ya da nasıl yaşayacağını söyleyemez. Öfke eğer yönlendirilebilirse ayrıştır­ma çalışmalarında kullanılabilecek harika bir enerjidir. Ama eğer başkalarının üzerine püskürtülür ya da bastırıhrsa kötü bir enerjidir. Bastırılmış öfke çoğu zaman intihar eğilimine yol açar ama o zaman bile eğer yönlendirilebilirse şifa ve farkındalık için kullanılabilir.

PANİK ATAK: Panik ataklar, bilinçaltının bastırılmış ya da yıllarca görmezden gelinmiş korku mesajlarıdır. Ancak ener­jileri, enerji yönlendirme tekniği ile hala kullanılabilir durum-dadır. Panik atakların nedeni organik dengesizlikler olabilir. Bir akupunktur uzmanmı ziyaret etmenizi öneririm.

SAKARLIK: İç kulak ya da limbik sistem dengesizliğinden kaynaklanmayan sakarlık genellikle çakra sisteminizde ya da topraklanmanızda bir sorun olduğunun işaretidir. Takılıp tökez­lenmek, sendelemek topraklanma sorunlarıyla ya da birinci çak-radaki ve ayak çakralarındaki sorunlarla ilişkilendirilir. Den­genin kaybedilmesinin nedeni kafanızın içindeki odadaki ya da beşinci ve altıncı çakralarınızdaki sorunlar olabilir. El kol sakar­lıkları kalp çakrasındaki ve el çakralarındaki sorunlarla ilgili olabilir.

SÖZLEŞMELERİ YAKMAK: İnsanlar bir ilişkiye girdik­lerinde genellikle ilişkinin hayatlarını tamamen kontrol altma almasma neden olacak duruş, davranış, eylem ve tepki yaratu-lar. Bu tür ilişkiler ve benzeri tavnlar gerçek sözleşmeler olarak kabul edilip ortaya konabilir, düzeltilebilir ya da tamamen yok edilebilir. "Sözleşmeleri Yakmak" bölümüne bakm.

ŞİZOFRENİ: Genellikle yanlış anlaşılan beşinci çakra yeteneği olan gaipten sesler duyma özelliği ile ilişkilendirilen, Batı tıbbma göre tedavisi mümkün olmayan psikiyatrik bozuk­luk. Kontrolsüz duruduyum özelliği bu kitapta anlatılan psişik iyileştirme yöntemleri ile kolaylıkla tedavi edilebilir; özellikle de topraklanma, kafanın içinde oda yaratma, çakraları yorumlama, çakraları tedavi etme ve sözleşmeleri yakma teknikleriyle.


TEDİRGİNLİK: Tedirginlik, irkilme ve sıçrama (yüksek ses­le tetiklensin ya da tetiklenmesin) genellikle topraklanmamış ol­manın belirtileridir. Sıçrama reaksiyonu sanki bir çakradan kay­naklanıyor ya da belirli bir çakrayı etkiliyorsa bu, auranın kırıl­dığı ve o çakranın korunmadığı anlamına gelebilir.

UMUTSUZLUK: Umutsuzluk ve karamsarlık çok uzun zamandn görmezden gelmen bir üzüntünün işaretidir; bu üzün­tü baskın bir duygu durumuna dönüşmüş ve artık işlemez hale gelmiştir. Bütün derin ve kemikleşmiş duygular farkındalık gerektirir. Her duygu kendi içinde, spesifik hatta neredeyse sihirli bir şifa özelliği barındırır. Tıpkı diğer enerjiler gibi, umut­suzluğu da bedeninizde kanalize ettiğinizde nihayet size ne söy­lemeye çalıştığını görürsünüz.


UYKUSUZLUK: Çocuklar uyuyamadıklarında ya da uyu­madıklarında bunun nedeni genellikle bir şey kaçırma kor­kularıdır. Aynı şey büyükler için de geçerlidir. Sağlık ya da çev­re sorunlarmdan kaynaklanmayan uykusuzluk genellikle olay­ların ya da ilişkilerin eksik olması ya da kapanmamasıdır. Gün hala bitmediği için beden gevşeyemez ve kendisini bırakamaz. Uykusuzluk çekildiğinde topraklanıp odaklanırken "Bitmemiş olan nedir?" diye sormak en iyisidir. Sorun çoğu zaman aniden kendini gösterecektir ve imajları yok etmek, sözleşme yakmak yöntemleri ile enerjiyi sorundan kurtaracaktır.

Karla Mc Laren